Covid-19 süreci ile birlikte komplo teorilerine duyulan inanç global çözünürlüğün etkisiyle birlikte ayyuka çıkmış durumda. Dünyanın düz olduğu, aya aslında hiç gidilmedi tarzı komplo teorileri gülünç ve zararsız olabildikleri gibi, Amerika Birleşik Devletlerinin Nevada eyaletindeki 51. bölgede sır gibi tutulan gizliliğin arkasında "orada aslında uzaylılar tutuluyor, uzaylılar üstünde deneyler yapılıyor" tarzı bilimkurguyu andıran fantastik komplo teorileri de var.
Bu tarz global teoriler dillere pelesenk olup mit düzeyine erişen gündelik hayatımızın heyecan arayışları olarak nitelesekte, her komplo teorisi bunlar gibi naif ve zararsız değil. Amerikalıların üçte birinden fazlası iklim değişikliklerinin bilim camiaları tarafından işlenen aldatmacadan ibaret olduğunu düşünüyor. Bu safsataya duyulan sarsılmaz inanç iklim değişiklikleri ile verimli mücadelede etme şansımızı zora sokan unsura dönüşüyor. Böylelikle gezegenimizin gelecek senaryoları daha da kötümser tabloya bürünebiliyor.
Komplo teorilerine karşı beslenen inanç, yaşam alanımız olan Dünya'nın doğasını tahrip edebildiği gibi, sağlık sorunlarının başgöstermesi hâlinde ona karşı verilen tepkiyi de göz ardı etmemize vesile olabiliyor. Örneğin, HIV'in ortaya çıkmasının ABD hükemetinin vatandaşlarını öldürmek için yürürlüğe koyulan plan olduğunu öne sürülen çalışmada, hem azınlık hem de azınlık olmayan grup üyelerini içeren örneklemede, yanıt verenlerin %34'ü, hükümetin azınlıkların(daha çok dar gelirli alt sınıflar) ayrıştırılmasında kullanılan araç olduğunu hem de onları öldürmek için yaratılan hastalık olduğuna inanıyorlar. Ülkemizde de üst akıl, Lozan Antlaşmasının gizli maddeleri gibi komplo teorileri mevcut. Komplo teorileri yediden yetmişe, din, dil, ırk ayırt etmeksizin her ülkede mevcut.
İnsanlık tarihi nispeten yakın zamana kadar avcı-toplayıcı gruplar hâlinde yaşadı. Hayatta kalabilmemiz kısmen küçük-büyük çeşitli tehlikeleri tanıma, onları yok etme ve güvenlik alanımızdan savuşturmaya dayalıydı. Kabile yaşantımızın sürdüğü sırada, doğadan gelen tehlikelere karşı bir de diğer kabilelerden gelebilecek potansiyel tehlikeleri tespit edebilmek için gerekli dürtüsel hayatta kalma isteğimiz var. Arkeolojik kanıtlar bizlere, tarihimizin şiddetli insan çatışmaları ile dolu olduğunu gösteriyor. Avcı-toplayıcı olduğumuz dönemlerde iç güdümüz bizleri, diğer insanların birleştiği kabilelerin koalisyonlar oluşturup, kendi klanımızı tehlikeye atabilecekleri saldırı anını kollamaya itti.
Gerçekleşebilecek saldırılar somut olarak kabileyi tehlikeye atmasa dahi, tanımsız nesnelere, yabancı insanlara karşı "acaba oradan bir tehlike yaşam alanımıza müdahale edebilir mi?" tarzı komplo teorileri üretme farkındalığına sürükledi bizleri. Şu anda da bizler, tanımadığımız ortama girdiğimizde "gidişat nasıl gelişecek? güvende miyim? güvende kalabilecek miyim?" gibi durum değerlendirmesine girebiliyoruz. Gelişebilecek potansiyel tehlikeleri hayal etme kapasitesine sahip olmak, başkalarına karşı şüpheli duruş sergilemek, hatalı bile olsa, hayal ürünü bile olsa bizlere uyum avantajı sağlamakta. Bu paranoya mirasımız bir zamanlar hayatta kalma avantajı sağlamış görünüyor.
Olaylar için nedensel açıklamalar bulmak, dünya hakkında istikrarlı, doğru ve kendi içinde tutarlı bir anlayış oluşturmanın temel bir parçasıdır. Olaylar içerisinde nedensellik olgusu aramak, bilgi edinmemizin kavrayışındaki becerimizin önünü açıyor. Zamanın olmadığı bir ânı tasavvur etmek insan kabiliyeti için zorlayıcı olması gibi, lineer zamana alışık bünyemizin mekanları zamanla bağdaştırması algılayışımızı derinleştiriyor. Nedensel açıklamaların hizmet edebileceği bilgiye ve öğrenmeye dayalı aklımızın belirli epistemik güdüler arasında bilgi eksik olduğunda, merakımızı gidermek, mevcut bilgilerimizi çelişkili duruma sevk oluşunu minimize edebilmek için, şaşkınlığımızı azaltacak, olayların rastgele gelişim gösteriyormuşcasına başına buyruk gidişatını durdurup, olaya nedensellik katmak komplo teorileri tasarlayışımıza açıklama getirebilir.
Bilgi edinmeye olan merakımızın yanı sıra, olaylara nedensel açıklamalar bulabilmek insanları çevresel şartlara karşı güvende hissetmesine, gelişen şartlar etrafında özerk bireyler olduğuna inanmamızı sağlıyor. Bu da bizlere çevre üzerinde gelişen olaylara tepki verebileceğimiz, kontrolün kabiliyetlerimiz dahilinde olduğu imajını yaratıyor. Komplo teorilerine yatkınlığımıza açıklama getirebilecek bir başka yaklaşım da ise, düzen içerisinde özerk bireyler oluşumuzun tehlikeye girdiğini, özgürlüğümüzün tatmin edici tutsaklığını andıran güvensizlik hissini cereyan ettiğinde, kaybedildiğini düşündüğümüz ihtiyaçlarımızı komplo teorileri ile telafi edeceğimizi düşünmemiz. Araştırmalar insanların kendilerini endişeli ve güçsüz hissettiklerinde komplo teorilerine yöneldiklerini doğruluyor.
Güzel bir paylaşım, bilgilendirici olmuş. Teşekkürler. Bazı komplo teorileri de kasıtlı olarak çıkarılıyor olabilir tabi.
YanıtlaSilİngiliz elçisi miydi birisi komplo teorilerine inanmayın diyordu 5-10 yıl önce sanırım ülkemize
YanıtlaSilaslında bazı teoriler insanı içine çekiyor, ama açık bırakılmış bir uca sahipler hep
blogunuz dün blogumdaydı. aynadaki yansıman arkadaşımız pek sevmiş blogunuzu. kendisi de kültür siyaset kadın hakları felsefe kültür gibi konularda çalışıyor :)
YanıtlaSil