Sosyoloji Sohbetleri

Modern toplumun bireyleri olarak, algımıza ironik şekilde işlemiş olan uçlarda yaşamaya meyleden yapı hakim. Popüler kültürün önümüze sürdüğü kıyas mekanizmasında bunu analiz edebilmek işlerimizi kolaylaştırabilir. Seçimlerimiz konusunda ya bir şeyi tamamen sevmemiz ya da ondan nefret edebilecek ölçüde ötekileştirip yakar topu kendimizden uzaklaştırmamız gerekiyor. Bir değer parçasından tutun da, hobisel aktiviteleri dahil birbiriyle yarıştıran, sonucunda önümüze sürülen “vs” veya “karşılaştırma” esası, bahse konu olan demirbaş üzerinden kutuplara ayrılma siyaseti ülkemizin ideolojik ayrıştırma politikasına benziyor. Daha da ironik olanı ise, ortama adapte olmaya uğraşan gruplar, iki tarafı da pozitif ve negatif yönleriyle ussal açıdan iyimser muhafaza etmeye yeltenen düşünceleri de savuşturmaya odaklı. Bu biraz kavga sırasında safını belli et tezahürüne varıyor. Lise dönemlerinde arkadaş tartışmaları arasında kendimizi bodoslama bulduğumuzda, görece en yakın arkadaşı mı seçmeliyiz yoksa analitik etik yargımızla haklı bulduğumuzu mu?

 

modern dünyanın içerisinde bireysel sorunlar

Fakat şu anda atikliğimizin ehlileşmesiyle haklı olandan yana tavır alacağımızı söyleyeceğiz. Doğaçlama gelişen böylesi seçim anında ise sükunetin göz ardı edildiği hızlı karar verme anı olan bedensel dürtülerimizin en yoğun olduğu ergenlik dönemlerinde bir çoğumuz en yakın arkadaşımıza yöneldik. Yine görece Türk milleti olarak güçsüzün yanında durmayı erdemsel duruş olarak nitelediğimiz de aşikar. Bu sular akalı çok oldu, büyüdük, tecrübenin iyisi kötüsü olmaz deyip adını olgunluk koyduk. Feleğin sillesini atlattık yani. Peki bu kısırlık neden geride kalmadı?

 

Antik Roma döneminde fakirlerin zenginleri eğlendirdiği gladyatör karşılaşmalarına aşinayız. Herakleitos’un meşhur sözü “değişmeyen tek şey değişimdir” mottosu ile diyeceğimiz o ki üzerinden çok zaman geçti. Kapitalizmin hikmetlerinden birisi, kendisini çok hızlı yenileyebilmesi ve sürdürülebilir kılması, günümüzün spor karşılaşmaları da, zenginlerin fakirleri eğlendirdiği modern gladyatör savaşlarına dönüşerek şov halini aldı. Belki ismen tanıdık gelse de, dönemin Roma’sında, 120 bin köle  ve gladyatörün, Lüleburgaz’lı Spartacüs önderliğinde, Pompey ve milis güçlerine ayaklandığı köle savaşları tarihe kazınmış. 21. yy’da sempati beslemediğimiz durum karşısında kılıçları kuşanıp harekete geçmek gibi eylemsel süreçler yok. Elimizdeki tek koz sevmediğimiz aktivite karşısında kendimizi  durumdan soyutlamak oluyor. Bir zamanlar sevdiğimiz ama şimdi eskisi gibi zevk vermediğini düşündüğümüz şeyler hakkında oradaki varoluşumuzun yavanlaşması şeklinde bünyemize işleyen nahoş hissiyat.

Hayatımızda adımlarımızı sıklaştırdığımız dönemlerden itibaren, hızlı koşmazsan ezilirsin kuralı ile büyütülmenin sosyal ilişkilerimizi baltalayan hafızası var. Bizleri ezecek olan kim? Veya nereye varmayı planlıyoruz? Hadi biraz olsun pragmatist canlılar olduğumuzu kabul edelim ve kendimize diyelim ki, “sürüyü alt ettiğimizde elimize geçecek olan kazanç miktarına değecek ne var ki ufukta?”

Kişilik gelişiminde default hâlimizi eğitime giriş aşaması olarak addedersek, eğitimin ailede başladığı bir ortamdan fırlayan çocuklar, sonrasında okul kültürüne adapte oluyorlar. “Elin oğlu bak neler yapıyor?” kıyas kuşatması ile büyütülen çocuklar çokça idi, özgün bireyler yetiştirmeyi ideal edinen daha sağlıklı ebevenylerin türemesi ile, bu kısır inatlaşmadan biraz olsun uzaklaşıldı.

Mark Twain’ın “okulumun eğitimimi engellemesine asla izin vermedim” diye bir sözü var. Gençlerin akranları ile hınca hınç birbirine giriştiği eğitim sistemleri içerisinde nefes alan öğrencilerin  yüksek tona erişen sitemleri “sürekli stresli” hissetmeleri oluyor. Beklentiyi karşılayabilmek adına kendi farkındalıklarından ödün verdikleri, her şartta akışta kalma mecburiyeti içerisinde tükenişi seyretmek. Sonra da, bu dayatma ile yetişen bireylerin, iş ve aile hayatlarında da peşini bırakmayan “yarışma kültürü” odaklı yaşam standardı benimsemeleri, “on adımda stresle başa çıkma stratejileri” gibi türemiş kişisel gelişim avcılarının sihirli dokunuşlarına kalıyor. Yaşam kargaşası içerisinde hayatı, yarışı sürdürmek ve bireysel ilişkilerimizde birbirimizi sindirmeye dayalı yol alışımızı savuşturabilmek için,  manevi ve maddi düzlemler karşısında mekik dokuyan varlığımızın özgünlük yolunda, öğrenmiş olduğu her şeyi unutması gerekiyor olabilir.



2 Yorumlar

  1. aman akışın sistemin dışında olmak lazım o zaman kafa rahat olur :)

    YanıtlaSil
  2. Twain'in sözü çok güzelmiş, çok haklı, bizim ülkemizde öğrenciler bu sözü uygulamalı bence :)

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski