Geçmişe özlem duyuyoruz orada acı çekmiyoruz

geçmişe özlem duyuyoruz çünkü orada acı çekmiyoruz



Aile bireylerimizin yanında ya da sosyal yaşantımızın içerisinde spontane gelişen bir sohbetin içerisinde kendimizi bulduğumuzda; geçmişi güzellikleriyle yad eden, şimdiki ânın monoton ve tekdüzeliğinden hayıflanan repliklere hepimiz şahit olmuşuzdur. Öyledir ki, büyüklerimizin geçmişten dem vurdukları bu girişimlerde, on yıllar öncesinin şimdikinden daha yaşanılası sadeliğini bizlere nasihat eşliğinde salık veren cümleler hiçbirimize yabancı değildir.

Böyle bir kıyası yapabilmek için bu kadar uzağa gitmeye gerekte yok aslında. Burnumuzun üstünde taşıdığımız gözlerle geçmişi bizzat deneyimleyen kendimiz varız. Hülyalara daldığımız bir anda, aklımıza çocukluğumuzda yaşadığımız deneyimler gelir; bunlar öylesine derinlerimize işlemiştir ki, yaşamın en duru hâlini çocukluk dönemlerimizde keşfettiğimizi, şimdiki yaşamımızın doğallığını çocukluğumuzda kalan güzelliklerle yer değiştiremeyeceğimiz şeklinde hayıflanırız, bu iç burukluğa sebep olan bir andır.

Bir şeyi, bir anıyı eğer hatırlıyorsak deneyimlemiş olmamız gerekiyor. Deneyimden geçirmediğimiz herhangi bir şeyi beynimiz anı olarak depolayamaz. Güzel ve kötü deneyimlerimizin anılara dönüştüğü sırasında evrimsel süreçle bağdaşan bir yapısı var. Araştırmalar ve bilim insanları kötü anıları iyi anılardan daha iyi hatırladığımız teorisini tuttular. Bu ayrıntı yazının başlayışıyla birlikte giriştiğimiz “geçmişi özlemek” olgusuna tezat oluşturuyor gibi duruyor, ama pek öyle değil.

Kötü anılar belleğimize girmek için güzel anılardan daha şanslı

Olumsuz deneyimleri olumlu deneyimlerden daha fazla fark etmeye meyilli canlılarız. İnsanlar için hayatta kalabilmek adına, çalılıklardaki aslanı görebilmek, yolun öteki tarafındaki rengarenk çiçeği görmekten daha önemlidir. Aslanı fark etmediğimizde canımızı kaybederiz, lakin çiçek böylesine baskın içgüdü karşısında basit bir detay olarak kalır. Alelade bir anda adli bir vakaya dönüşecek bir olaya şahit olan silahlı çatışmanın görgü tanıkları, silahı canlı bir şekilde gördüklerini ancak etraftaki diğer ayrıntıları tam olarak hatırlamayabilirler. Korku ve üzüntü gibi olumsuz duygular belleğimizde tasnif edilirken hatıralarla bağlantılı bölümdeki aktivitilere tetikliyor. Beynimizin iki duygu işleme bölümü olan ortitofrontal korteks ve amigdala ne kadar aktif olursa, olayın duygusal yönü ile içsel olarak bağlantılı ayrıntıları hatırlama olasılığı o kadar yüksek oluyor. İnsanın en temel içgüdüsü olan korunma ve barınma gibi durumlarda odağımız potansiyel olarak tehdit edici unsurları daha net fark etmemizi sağlıyor. Böylelikle gelecekteki durumlara karşı savunma mekanizmamıza bağlanan güdüsel belleğimize kazınıyor.

Kötü anıları iyilerine nazaran hatırlamamız daha olasıysa, neden geçmişteki güzel anıları hatırlamak istiyoruz

Burası biraz ilüzyon gibi gelebilir. Gençken bir şeyi deneyimlediğimizde bu genellikle ilk deneyimimiz olma olasılığı yüksektir. Önceki deneyimlerimizin gelecekteki deneyimlerimizdeki kararlarımızı etkileyen kriterleri barındırır. Deneyim gelecekteki deneyimler için beklenti oluşturur. Bir şeyi gerçekleştirdiğimizde, onu yaşanır kılan detaylarıyla zihnimize enjekte ederiz. Böylelikle aynı deneyimin tekrarlanması süreklilik arz ettiğinde algımızda bayatlık etkisi yaratıyor. Daha fazlasını deneyimledikçe vay canına demek için daha fazlası gerekiyor, bizler de bunu arzu ediyoruz. Bu yaz Alaçatı’da tatile gittiniz. Tatiliniz güzel de geçti ve keyif alabildiğinizi hissetmiş de olabilirsiniz. Lakin evvelsi sene ya da daha önceki müthiş geçen tatilinizle kıyasa tutulduğunda kaybeden bir tatil ünvanını elde ediyor. Güzel şeyleri olumsuz deneyimlerden daha iyi hatırlamıyoruz sadece güzel anıları daha sık düşünüyoruz. Bu şekilde zihnimiz sık sık güzel şeyleri tekrar edip duruyor. Kötü anılar yaralayıcılığıyla daha sabit şekilde içimizde barınıyor. Olumsuz duyguları fark etmemiz daha yoğunsa, bizler de güzel anıları içimizdeki okyanusta bulunmasını kolaylaştırmak için sık sık düşünüyoruz.

11 Yaşındayken dişin ağrıyor; kapı tokmağına bağladığın ipi hastane odası gibi kullanıp babanın da ittirmesiyle onu da doktor niyetine kullanarak dişini çekiyorsun, canın çok acıyor, ortalık feryat figan acı seslerinle yankılanıyor. İlk kez aşık oluyorsun platonik bir aşk, devasa bir acı çekiyorsun; hayat karanlık, alabildiğine melankolik bir matem havası esiyor varlığında. Ergenlik çağında ailenden zılgıtı yiyorsun evi terk etmek istiyorsun, bunalım devam ediyor..

On yıllar önce bu ve bunun benzeri birçok fiziksek ve duygusal acılar yaşadık. Şimdiyse geliyoruz bugüne, an yaşanıyor, zamanın içerisindeyiz.

İki haftadır diş ağrısından muzdaripiz. Evliliğimizde boşanma arefesindeyiz, gerçekten çekilmez bir hâl. On yıllar önce yaşadığımız diş ağrısından ve aşk hayatımızın şimdiki gidişatından daha mı acı çekiyoruz? Evet. Çünkü bunlar mevcut fiziksel ve duygusal acılardır. Dün artık acı çekmediğimiz bir gün. Yani bugünden daha iyi. Geçmişi özlüyoruz ve geçmişin şimdiden daha iyi olduğunu hissediyoruz.


Anıl Gündüz,

İnstagram adresim: https://www.instagram.com/greenseagull91/

1000kitap adresim: https://1000kitap.com/greenseagull

3 Yorumlar

  1. "Dün artık acı çekmediğimiz bir gün. Yani bugünden daha iyi."

    YanıtlaSil
  2. "Aslanı fark etmediğimizde canımızı kaybederiz, lakin çiçek böylesine baskın içgüdü karşısında basit bir detay olarak kalır. "

    YanıtlaSil
  3. İçinde bulunulan anın ağırlığından kaçmak için geçmişin güzel anılarına sığınma fikrinize katılıyorum.

    Yaş ilerledikçeyse bazen geçmişin belli bir döneminin, zihinde kişisel tarihin altın dönemine dönüştürüldüğünü ve içinde bulunulan zamana kıyasla yeğ tutulduğunu düşünüyorum. Her konuda olduğu gibi bunda da bireysel bakış açıları, deneyim farkları ve bağlamsallık belirleyici rol oynuyor.

    Elinize sağlık

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski