Pierre Bourdieu Televizyon Üzerine Kitap İncelemesi

Şu an günlük hayatta kullandığımız teknolojik ürünler(televizyon, telefon vb) tarih sahnesinden silinmiş mimarisinde eline insan eli değmiş ekseriyetle bütün icatlar, yapılış ilke, esas ve kullanım gayesinden sapmış durumda. 1816 yaz ayında icat edilen amacı “ulaşım kolaylığı” olan bisiklet günümüzde de ulaşım temelli ihtiyaçları gideriyor. Lakin bisiklet kullanan insanlar ortak gayelerini ulaşımı kolaylaştırsın diye değil, sıkışık kent hayatından bir nebze kaçabilmek için hobisel aktivite veya keyif amaçlı spor olarak görür. Bisiklet örneği Pierre Bourdieu’un değindiği Televizyon kıstası karşısında oldukça naif kalıyor, aynı siklette değerlendirilmemeli sonuçta. Bourdeiu, kitabında televizyon kullanıma radikal şekilde karşı değil, fakat eseri kaleme alışının üstünden yaklaşık 30 yıl geçti. Bugün yaşasaydı ve özellikle günümüz Türkiye’sinde televizyon kavramının evrildiği aşamayı tekrar değerlendirseydi eleştirel tonunun altına ılımlayıcı şekilde “izleyin ama seçici olun” demek yerine direkt camdan aşağı fırlatın diyebilirdi.

 

televizyonun kitle yönetim aracı olarak kullanılışı

Televizyon arkası set ve kulis aşamaları

Televizyonda yayın yapan kanallar içerisinde devlet yayın organları dışında, özel şirketlerde yer alıyor. Sektör içerisinde işin içine kurumsallık girdiğinde bütün mekanizmayı sil baştan değerlendirmek gerekir. İnsanlara yaşamın zevkini keşfettikleri anlamı doruklarda hissettiren “amatör ruh” vardır. Bazı film repliklerinde eş olan çiftlerin aynı şirkette çalıştıklarında üst yöneticilerden birisinin söylemine şahit olmuşuzdur; iş başka, aşk başka. Televizyon içerisindeki her türlü yayın organında esas önem arz eden mesele insanları faydalı yayınlarla buluşturmak değil, ortaya konulan yayının ne kadar izlendiğiyle değer biçilir. Yani reyting dediğimiz olgu.

 Böylesi kara düzenle çalışan ticarethanenin var olan koşulları altında insanlar, her şeye rağmen televizyon yayınlarına neden katılmayı kabul ediyorlar?

 Pierre Bourdieu, bu sorunsalın altında varoluşsal bir dürtünün betimlemesini sunuyor bizlere.

 

“Gerçekten de, bana öyle geliyor ki, bir şeyler söyleyebilip söyleyemeyeceği konusunda herhangi bir kaygı taşımaksızın televizyona çıkmayı kabul etmekle insan, oraya bir şey söylemek için değil, ama daha başka nedenlerle, özellikle de kendini göstermek ve görünmüş olmak için çıktığını ortaya koymaktadır. "Olmak," diyordu Berkeley, "algılanmış olmaktır." Felsefecilerimizden (ve de yazarlarımızdan) bazıları için, olmak, televizyonda algılanmış olmaktır. Gilles Deleuze'ün saptadığı gibi, başlıca işlevi televizyona çağrılmalarını sağlamak olan, olabildiğince kısa yapıtları, düzenli aralıklarla yazmaktan başkaca umarları yoktur.”

 Berkeley’den alıntı yaptığı minik parça felsefi çözümlemenin parçası olarak sunulmuyor. O bu görüşünü immateryalist bakış açısıyla söylemişti, fakat burada ana tema insanın farkındalık arayışı. Sosyal hayatlarımızın içerisinde rutin çekişmeler yaşarız. Her insanın içerisinde biriken bir gerilim hattı oluşur. Bir çok insan direkt eylemsel olarak bu ötekileşmiş içselliklerini gösteremezler. Kültür, düzen, maddi koşullar, toplumsal baskılar gibi unsurlar sürekli öteler durur ve içimize baskılanır, biriktikçe birikir, depolanır. Stadyumda maç izleyen insanların sinir katsayısı aşırı hassaslaşır, ota boka küfür etmeye başlarlar. Sosyal hayatta tahammül edip iç çekiştirdiği şeylerin burada hesap sorucusu yoktur. Kendilerinde suni bir özgüven patlaması arsızlık boyutuna varır, sonrası malum, hiçbir etik değer gütmeden kendisini salar. Bu tipleme örneğini deşarj olmak, kusmak gibi değerlendirilebiliriz. Yazarın tabiriyle; “Televizyon ekranı bugün işte bu şekilde bir tür Narsis aynası, Narsisçil bir teşhir mekânı haline gelmiştir.”

 Televizyon izleyici kitlesinin değerlendirmesi


Televizyon izleyici kitlesinin içerisinde bulunduğu durum nedir


Günümüzde yayınevlerinin yazı işleri odalarında ve iletişim-medya çevrelerince “izlenme/okunma oranı anlayışı” egemen olan düşüncedir. Televizyon yayını global dünyanın içerisindeki bireyin yabancılaşmış varlık sancılarından birisine merhem olabilmek adına “vakit öldürmek” statüsünde değerlendiren alelade bir tercih meselesi hâline gelmiş durumda. Fakat bu izleyici kitlesinin yönelimleri, bir toplumun hiyerarşik düzeninden tutun toplum bireylerinin eğitim ortalamasının belirlenmesine değin bir çok veri ediniminin sağlandığı bir veritabanı olarak pratiklik kazanıyor. Bir insanın örtülerinden arındırılmış gerçek karakterini tartabilmek için onu kötü günlerde tanıyın gibi tabirler vardır. Bir toplumunda gelişmişlik düzeyini, refah seviyesini, hayatın hangi alanlarında anlam aradığını keşfedebileceğimiz bir mecradır izlediklerimiz. Ekonomi dünyasında “money is power” deyişi vardır; para güçtür. İletişim-medya sektörü de arz-talep eksenli çalışır ve gücünü talepten alır. Gündüz kuşağında yayınlanan ama şimdi esamesi okunmayan izdivaç programlarını hatırlarsınız. İş artık öyle bir prim etkisi yaratmıştı ki, türeme gayesi klasik çöpçatanlık gibi görünen bu oluşum, bir şov programına dönüşmüştü. Hafif argomsu bir tabirle “yırtık” olarak nitelenen bazı vatandaşların bulunduğu dakikalarda izlenme oranlarının yükselişi oluyordu. Böylelikle çöpçatanlık ilkesinden arınıp kendilerini figüranlara teslim etmişlerdi. Tabii işin win-win eksenli çalışmasından ziyade, daha şeytansı bir noktası vardır o da kitle yönetimidir. Kuzey Kore topraklarında internet yasaklı durumda malum, ve oranın vatandaşları haberalma kaynağı olarak yönetim sistemlerinin asli organından haber alırlar . Onlara göre Kuzey Kore dünyanın en büyük gücüdür. Şöyle diyebiliriz ki, yalan sürekli söylenirse artık o senin gerçekliğin olur. Türkiye için de benzer bir durum geçerlidir. 2001 ekonomik kriziyle palazlanan şimdiki siyasi otorite-o zamanların muhalifleri- bu krizi” yönetim zaafiyetinden kaynaklı bir sonuç “olarak nitelerken, 2021 Kasım ayıyla ayyuka çıkan deveülasyon karşısında ise “dış güçlerin ülke istikrarına müdahale “ şeklinde lanse edebiliyor. Şöyle güzel bir alıntıyı ekliyeyim:

 

Televizyon, pek az özerkliği olan ve gazetciler arasındaki toplumsal ilişkilerden, saçmalık derecesinde acımasız, azgın rekabet ilişkilerinden kaynaklanan bir dizi baskıların ağırlığı altındaki bir iletişim aygıtıdır.”

 

Baudrillard’a göre gerçek dünya ile onun imgeleri arasında ayrım yapma yeteneğine sahip değiliz. Televizyon da reklamlar gibi bizlere imge’ler satıyor. Televizyon izlemeyerek etkilerinden kurtulabiliriz. Fakat bu eylem sadece elektrik faturasında azalıştan başka getirisi olmayan bir neticde barındırıyor. Televizyon sansür, oto-kontrol mekanizması ve kitle dizayn aracı olarak sahnelerden yalnızca birisi.

Günümüzde ülkelerin merkez bankaları büyük çoğunlukla somut olarak para basmıyor, sadece verilerindeki para miktarının rakamsal değerini değiştiriyor. Televizyondan sıyrılabiliriz ama internetin hükümdarlığından şimdilik kaçış yok gibi duruyor. Yine de seçici olmak, sorgulamak , verileri kıyas etmek, tek bir yayın organının kucağına oturmamak bizleri biraz daha özgür irademizin tecelli ettiğini hissiyatını verebilir. Hollywood-vari bir klişeyle kapatayım:

 “Şov devam etmeli”

 Peki ya kimin için?

 


 Kaynaklar

[1] Alıntılar Pier Bourdieu'un Televizyon Üzerine adlı kitabına ait

5 Yorumlar

  1. Televizyonu direkt olarak atma fikri bana da ait olabilir :) Çok başarılı bir yazıydı. Blog sözlük üzerinden sizi buldum. Takibe de aldım. Sözlüğün faydaları da oluyor. Kalıcı olmanızı dilerim. Takipteyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüplü televizyonlar ağırdı. Lcd, led vb yeni teknolojileri kaldırıp atmak daha kolay artık :) blog sözlükte yorumunuzu gördüm. Sitenize girip bir yazınızı okumuştum. Müsait bir zamanda daha detaylı incelemek dileğiyle

      Sil
  2. Televizyon insana dünyayı da kurtartır, en büyük yalanları doğru olarak da öğretir. Evrensel bilinen tüm eylemler ekranlardaki yüzler tarafından yok edildi. Üzücü olduğu kadar da trajikomik... Güzel konuya değinmişsiniz, teşekkür ederim. Buralarda olmayı sürdürün...

    YanıtlaSil
  3. Dediğiniz gibi Pierre Bourdieu yaşıyor olsaydı “izleyin ama seçici olun” demek yerine direkt camdan aşağı fırlatın derdi. Nitelikten çok niceliğe önem verdiğimiz her alanda kapitalizme hizmet ediyoruz. Özellikle bunun eğitim kurumları için de geçerli olması beni oldukça rahatsız ediyor. Tatbiki de şov devam etmeli. Kimin için olduğu konusunda Noam Chomsky ''dünyayı kim yönetiyor'' eserinde cevabı bizlere açıklıyor.

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski